içinde çalkalanıp durdukça sakinleşmesini beklediğimiz, sakinleşince durağanlığından sıkılıp adrenalin aradığımız bir garip ilüzyon. bitince huzur verecek şeylerden biri. belki de tek şansımız olduğu için fazla önemsenilen bir akıntı.
belki de kendimizi kandırarak önemsemediğimiz abi hayat boş, pompala coş gibi kafiyeli cümlelerle geçiştirdiğimiz sorgulamaktan kaçındığımız bir şey.
bittiğini hayal bile edemezken, var olmamanın canlı olmamanın ne olduğunu doğal olarak tahmin bile edemezken kimilerimizin yine de sonunu özlediği olgu.
yaşamın acı vermesi mi, yaşamamayı daha çekici kılan? acı o kadar da kötü mü? hiç bir şey hissetmemektense her gün parçalara ayrılmak kanayan yaralarınız varken tuz dolu bir küvete yatırılmak daha iyi değil midir?
yenilen her tokat, dizdeki her kabuklu yara, yemeğin boğaz yakan acısı, sıcak çaydanlığın elinizi yakması bazen hayatınıza ufak da olsa bir dalgalanma katıp varlığınızı yeniden algılamanızı sağlamıyor mu?
yanık olmasa var olduğunu bile unuttuğunuz dirseğinizin üstündeki o bölge sızladığında size sürekli meşgul olunacak ve iyileştirilmeye çalışılacak bir yara sunarak yaşadığınızı hissettirmiyor mu?
hiç hasta olduğunuzda veya bir engel çıktığında; günlerdir erteleyip de yapmadığınız o işi inatla yapmaya başlamadınız mı?
bir yolculukta mola vermiş tembel tembel bekleşiyorken yolunuzun tam önüne yukarıdan bir kaya parçası düşüp yolu tıkadığında herkesi bir telaş alır. şimdi ne olacak, nasıl yetişicez gideceğimiz yere diye düşünmeye başlarlar.
bazen bir baterist kollarından birini kaybettiğinde çalma tutkusu öyle artar ki def leppard hayat bulur.
işte bu yüzden bazen kaçtığınız bazen umursamadığınız hayat, bitse de gitsek diye öylesine takılıp kendinize nihilist dışarıya anarşist olduğunuz o hayat, itiraz etmekten mücadele etmekten boğulmayalım diye çırpınmaktan vazgeçip akışına bıraktığınız o hayat. gümm diye yolunuza bir kaya düşüp tıkayana kadar değer vermediğiniz o yolculuk birden önem kazanabiliyor.
işte bu yüzdendir ki acı bazen enerji içeceği etkisi yapabiliyor. kafanızda olup da yaşamınızda olmayan her şeyin peşinden koşmanızı sağlayabiliyor.
acıdan da ekşiden de tatlıdan da kaçmadan her tattığınızı sonuna kadar israf etmeden yemek gerektiğini anlayıveriyorsunuz.
ciğerinize çektiğiniz soğuk hava boğazınızı yakıp geçerken, nefes almak acı verirken yaşamın ve var olmanın sizde açtığı yaralardan keyif alabiliyorsunuz.
etliye sütlüye dokunmadan, hayaliniz hedefiniz olmadan dünya böyle gelmiş böyle gider diyip güya filozofça bir tavırla köşeye çekilerek yaşamamak gerektiğini anlıyorsunuz. o keşişler var ya hani sakinlik ve huzur peşinde koşan; ferrarilere dair kişisel gelişim kitapları basıp bizi ayakta yiyen hepsini keçi sürüleri düzsün de hayatlarına bir renk gelsin.
öyle mağaraya, kulübeye çekilip, kendi halinizde takılmakla; işinize gücünüze bakıp yolunuza gitmekle; aşktan hayattan insanlardan ve kendi kendinizden kaçıp saklanmakla canlıyken ölmekle ömür anca tüketilir. her zerresini tadarak yaşamak dururken zaten öldükten sonra ve doğmadan önce sonsuz bir süre boyunca yaptığınız 'hiç olma' halini tatmak hep ölü olmak hayalet gibi yaşamak neden?
ölü olacaksan da zombi ol kardeşim saldır, dağıt parçala ; kötü ol zarar ver. hiç değilse bir kimliğin bıraktığın bir iz olur. negatif bir sayı bile nötr bir sayıdan daha çok vardır. sıfır hiç bir şey ifade etmez.
acı çekmek hiç bir şey hissetmemekten duyarsızlaşmaktan robot gibi davranmaktan kat kat iyidir.
bir kitap var marki de sade'ın uşağı diye acıyı hissedemediği için sade'in kölesi olan ve acıyı arayan bir adamı anlatıyor.
kör olsaydınız midenizi bulandıracak çirkef bir dünyayı görmek koşuluyla gözlerinizi açabileceklerini söyleseler; sırf merakınızdan da olsa o gözlerin yine de açılmasını isterdiniz. siyah veya beyaz iyi veya kötü bir şeyler görmek isterdiniz.
tat alamasaydınız; acı da olsa tuzlu da olsa tadı b.k gibi de olsa bir yemeği tadabilmek isterdiniz.
peki tadabiliyorken hislerimizden, kendimizden hayattan kaçıp hissizleşmeyi istemek zarar ziyan değil mi?
ortalama 60 yıl canlısın . 60x365x24x60x60 saniye kadar var olduğunun farkında olacaksın. bunun dışında kalan bütün zaman zarflarında geçmiş ve geleceğe uzanan sonsuz bir zaman uzamında zaten koca bir hiçsin. öyleyse bu kısacık sürede de hiç olmaya çabalamak görünmezlik pelerini istemek neden?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
hayrına atılmış kemikler